top of page

İlker Aslan / Cumhuriyet Kitap, Kasım 2019

 

Öyküye bir nefes!

 

Güneşi Kötü Evler, yazarın kendine özgü üslubuna öykülerin naif atmosferi de eklenince, kalabalık gevezliklerden uzak, son derece başarılı öyküler.

 

Julio Cortazar bir konuşmasında, metin ile okur arasındaki mücadeleyi romanın hep sayıyla kazandığını, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerektiğini söylemişti. Ömer Arslan’ın öyküleri bu tanıma yeterince uyuyor benim gözümde. Özellikle birkaç noktada nakavtı tam olması gereken anda yakalıyor. Onun öykülerinin önemli özelliklerinden biri kullandığı dil. Berber, berber gibi konuşuyor, genç bir kadın konuşurken adeta silueti okurun gözünde canlanıyor, küçük bir çocuğun ağzından beylik laflar duysak bile onun çocuk olduğundan şüphe etmiyoruz. Benzer pek çok örnek var Arslan’ın öykülerinde. Karakter kurmaktaki başarısının önemli sebeplerinden biri de bu. Onları gerektiği gibi tarif edebilmesi ve konuşturması. Dil demişken, özellikle bir dönem çokça gündeme gelmiş olan “öyküde diyalog eksikliği” konusuna da değinmek gerek. Güneşi Kötü Evler’deki diyaloglarda gereksiz laf kalabalıklarına, yazarlık manevralarına rastlamak olası değil. Bütün bunlar öyküleri hem daha gerçek hem de daha akıcı kılıyor.

Ömer Arslan’ın öykülerinin sevdiğim noktalarından biri gereksiz betimlemelerle metni ve doğal olarak okuru boğmaması. Zaten sınırlı bir alanda top gezdirmek zorunda olan öykü için bu durum bir hayli önemli. Güneşi Kötü Evler, anlatının kendisine odaklanarak bu betimleme tuzağına düşmüyor ve olması gerektiği kadarını anlatarak nakavta giden yolda ciddi bir avantaj sağlıyor.

Son olarak öykülerdeki karakterlerin “gezginliği” hakkında bir şeyler söylemek gerek. Bir öyküde geçen karakter bir başka öyküde yeniden karşımıza çıkabiliyor. Bir süre sonra o karakterle arkadaş olarak mutsuz anlarına, ayrılıklara, yanlış anlaşılmalara, sevinçlere ortaklık ederek ilerliyoruz. Bu da okurun metni içselleştirmesine yardımcı oluyor.

Ömer Arslan, Güneşi Kötü Evler’de bizlere bilmediğimiz bir şey anlatmıyor aslında. Hepimizin başından geçmesi muhtemel bu hikâyeler, onun kaleminde, bize aynanın karşısında kendimizi izliyormuşuz hissi veriyor. Kendimizi, yakınlarımızı veya yakınlarımızdan geçen aslında hiç tanımadıklarımızı… Türk öykücülüğü içinde kendine özgü yerini şimdiden alan Ömer Arslan, bize bildiğimiz bir yolda kaybolmayı öğretiyor. Gerisi kaybolmaktan korkmayan okura kalmış…

ck.jpg
bottom of page